25 Mayıs 2016 Çarşamba

DÜZENLİ DÜNYA

Bayılırım şu düzenli dünyaya
Kışı yazı
Baharı güzü
Gecesi gündüzü sırayla.
Ağaçların kökü içerde
Dağların başı yukarda
Bütün dağların başı yukarda
İnsanların aklı başında
Beş parmak yerli yerinde
Baş işaret orta yüzük serçe.
Diyelim kalksa da serçe
Orta parmağa doğru yürüse
Ne haddine!
Yahut akasyanın biri
Başını toprağa daldırdığı gibi
Bir gezintiye çıksa
Merhaba kestane,merhaba çam
Selamün aleyküm,aleykük selam
Kimsin nesin nerelisin derken
Laf açılır mı bizim akasyanın kökünden
Bir uğultudur başlar rüzgarda...
Kökü dışarda,kökü dışarda...
Yahut ne olur koca bir dağ
Baş aşağı gelsin...
Aman Allah göstermesin.
Bayılırım şu düzenli dünyaya
Altta ölüler
Üstte diriler
Gel keyfim gel!

                              MELİH CEVDET ANDAY

ZERDALİ AĞACI

Havalar güzel gidiyor
Sen de çiçek açtın erkenden
Küçük zerdali ağacım,
Aklın ermeden.

Bak kurt gibi kalın yapılı
Görmüş geçirmiş ağaçlara
Küçük zerdali ağacım,
Pişman olursun sonra.

Şimdi okşar da hafif hafif
Bir gün yerden yere çalar rüzgar
Küçük zerdali ağacım,
Bakma güzel gitsin havalar.

Sallansın dalların çocuklar gibi
Bakma güneş ısıtsın varsın
Küçük zerdali ağacım,
Sonra donarsın.

Zemheride bahar mı olur
Akşamları seyret anlarsın
Sakın erkenden çiçek açma
Küçük zerdali ağacım.

                            CAHİT KÜLEBİ

BAĞIMSIZLIK GÜLÜ

Yerden alıp o gülü
Hangi gülü?
Bir topçu neferinin
Sakaryalı yaz toprağında
Sıcak kan gülü.

Alıp koklamak o gülü
Hangi baharda?
Türkçenin özgür kırlarında
Türkülerde burcu burcu,
Bilgeliğin ana gülü.

Bir basmadan alıp o gülü
Hangi basmadan?
Nazilli fabrikasından
Pamuğumuzdan,emeğimizden,
Dokuduğumuz halk gülü.

Hoyrat ellerden alıp o gülü
Hangi ellerden?
Uzak Teksaslı çobanların
Bilmediği,uğruna can vermediği
Türkiyeli o çileler gülü.

Yerine koymak,kutsamak o gülü
Hangi yerine?
Mustafa Kemal'in baçesine
Bir ulusun suladığı beslediği
Yediveren bağımsızlık gülü!

                                   CEYHUN ATUF KANSU

                           

SERÇE KUŞU

Bu sabah bahçede karşıma
Küçük bir serçe kuşu geldi;
Havuzun taşına kondu,
Bir içti,bir doğruldu,
Nasıl da korkuyordu.

Sen hiç korkma serçe kuşu,
Suyunu rahat rahat iç,
Sıhhat afiyetle uç,
İnsanoğlu çeşit çeşit;
Beş parmağın beşi bir mi?

                        NECATİ CUMALI

BALIKÇI

Denize vuran balıkçı
Bir aynadan döner bize
Yüreği rüzgara göre
Mintanı yamalı
Ayakları çıplak
Elleri ne güzel

Denize vuran balıkçı
Kuşu yıldızı getirir bize
Kabuklu böcekler ve yosun
Bırakır sepetini küpeştesine
Denizde pupa yelken günümüzün

geceler kısacık gündüzler uzun

                               OKTAY RİFAT.

BİRDENBİRE

Her şey birdenbire oldu.
Birdenbire vurdu gün ışığı yere;
Gökyüzü birdenbire oldu;
Mavi birdenbire.
Her şey birdenbire oldu;
Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan;
Filiz birdenbire oldu;tomurcuk birdenbire.
Yemiş birdenbire oldu.

Birdenbire,
Birdenbire;
Her şey birdenbire oldu.
Kız birdenbire,oğlan birdenbire;
Yollar,kırlar,kediler,insanlar...
Aşk birdenbire oldu,
Sevinç birdenbire.

                          ORHAN VELİ KANIK

ATATÜRK'Ü DUYMAK

Ulu rüzgarlar esmedikçe,
Yaşamak uyumak gibi.
Kişi ne zaman dinç?
Dalgalanırsa bayrak,bayrak gibi.

Ne var şu dünyada ekmekten daha kutlu?
Sürdüğün tarlalara sevinçle serpildik,
Ekmek olmak için önce
Buğday olmak gibi.

Silinir sözlüklerden sen hatıra geldikçe
Cılız sözler:usanmak,yorulmak,durmak gibi.
Kuvvettir yaptıkların her yeni yetişene,
Bir ışık-kaynak gibi.

En yakınlar zamanla yüzyıllarca uzak gibi:
Bir sen varsın kalacak,bir sen ölümsüz:
Daha da yakınsın,daha da sıcak
Bıraktığın toprak gibi.

Kaç Türk var şu dünyada,bir o kadar susuz,
Hepsinin gönlünde sen,bir pınar bulmak gibi.
Ancak senin yolunda sağlıklar,esenlikler:
Olmaya devlet cihanda Atatürk'ü duymak gibi.

                                               BEHÇET NECATİGİL

DOĞABİLİM

Bitkileri öğreniyorum.Otları,çiçekleri
Bir taflanı alıyorum.Taflan bu diyorum.

Başlıyorum incelemeye tutup iki ucundan
Bir pelin yaprağını koparıyorum sonra

Özsuyu çıkıyor elime.Bir dalı kanırtıyorum
Yininden.Uzun,incecik bir söğüt dalını

Damarlarını sayıyorum,bir suya bırakıyorum
Dünyanın en güzel yeşili o zaman anlıyorum.

Böyle bütün gün dolaşıp duruyorum
Sonra birden kağıda kaleme sarılıyorum.

                                               İLHAN BERK

BU SU ÇOĞALA ÇOĞALA

Yaşlılara saksılar dizdim,bahçeler yaydım.
Yorgunlara diri beden verdim,taze yürek.
Döşekler serdim hastalara,rahat,yumuşacık.
Nerde yalan dolan gördüysem kızardım.
Yiğit yüreklere,dedim,canım armağan.
Ardına kadar açtım çocuklara kapıları.
Dostluklar boy attı yeryüzünde,
Dostluklar orman orman.
Ebemkuşakları gökyüzünde fır dolandı.
Yürüdü dağlardan ovalara doğru
Gümbür gümbür bir deli su,
Yıktı bu su önüne geleni,
Bu su,çoğala çoğala.
İnsanlar insanları aldı götürdü.

Ne kavga kaldı,ne zulüm,ne korku.

                                   ABDÜLKADİR MERİÇBOYU

GEÇMİŞ

Gide gide nereye vardım
Karlı bozkırda koşup koşup
Bodur bir  ağaç kaldı belleğimde
Gümüş yüzükler gibi incelmiş

Babam didinirmiş hababam
fincan çekilirmiş sırtına
Uzun ırmakları yorgunluğun
oturma odamızdan geçermiş

Derken gökyüzü girmiş araya
derken giriş o giriş
ibrişim örülü bencilliğimi
büküp eğiren hep kelimelermiş

Bir çağ adı gibi hep anılacak
Diye düşünmüştüm ama değilmiş
Ey özenle dokunmuş sırmalı kumaş
Bir kez bile giyilmeden eskimiş

Gide gide nereye vardım
Karlı bozkırda koşup koşup
Bodur bir ağaç kaldı belleğimde
Gümüş yüzükler gibi incelmiş.

                              HİLMİ YAVUZ

KÜÇÜK KIZ

''Annem bir balık olsa
Ben onun denizine girerdim''
Dedi küçük kız

Doğduğu yere bir kardeş gibi
Dönmek isteyen küçük kız

Kızlar
Kardeş sayılırlar
Annelerine

                 HAYDAR ERGÜLEN

ANNE

Bırak kalsın masada ekmek,
Testide su
Ayna puslu,pencere camı kirli
Bırak kalsın saçların dağınık,
Gözlerin uykulu.
Saksıdaki çiçek susuz,kedi
                        yarını bekler bir köşede
Bırak kalsın meyve ağaçta,
                          kırlangıç havada
Dama düşen ince yaz yağmuru...
Yoruldun artık,bütün gün
                        didinip durdun
Toprak bile,gök bile,deniz bile
                         bir yerde yorulur
Bırak kalsın süpürge duvarda,
                          sabun kovada
                            Annen,gel yanıma otur.
   
                                                AHMET ERHAN

NİNNİ

Hadi ört üstünü küçüğüm
Uykunun yelkenlerini aç
Açıl düşlerin denizine
Kaç
Kaç

Hadi ört üstünü küçüğüm
Unut kurşun kurşun kinleri
Yüzlere çöken karanlığı
Açıl düşlere düşlere

Issız koylardaki tirşe sularda yüz
Ufuklardan ufuklara geç
Benze berrak maviliklerdeki uçurtmalara



Kalsın orada kentin duvarları
Sokul koynuna yeşilin
Kalsın dar sokaklar
Tellerinde şimşekler gezinen direkler
Unut annenin yorgunluğunu
İşsiz babanın bungunluğunu
Vur kendini dağlara
Sonra belleri aş
Bırak kuru muslukları
Kükrek pınarlara ulaş
İç
İç

İncecik gövdene sızan
Yağmurla seviş kaynaş
Sularla öpüşen dallardan ol
İlerle buluşan yollardan ol
Yüzünü okşasın nazlı esintiler
Çiylerle demlenen güllerden ol
Hadi ört üstünü küçüğüm
Derlediğin yıldızları toprağa saç
Dünya buğdayı senin olsun
Biç
Biç

                        HÜSEYİN YURTTAŞ

OKUL

Ben derse kalkmış bir çocuğum
Korku ve heyecanla
Durmadan anlatıyorum
Kapıcı beşir
Elindeki pirinç çanı çala çala
Dolaşıyor dışarıda
Öğretmenim inatçı
İlle de bir not vermek istiyor bana
Açtırmıyor kapıyı
Anlat çocuğum diyor
Anlat bakalım
Ah şu an bir kedi miyavlasa
Gülsek
Ya da nal sesleri dolsa sınıfa
Haritalar canlansa
Sepetimde patates yemeği var
Bir de portakal
Nedense sınıfın en çalışkanı oluyor
Oğlanlar
Atilla var enis var
Yanakları al al saçları kolonyalı
Ve kolalı beyaz yakalarıyla
Seviyorum onları

 Öğretmen dersi bitirmiyor
Görüyorum bir gözyaşı seli ve kara bulutlar
Göç yollarını izleyerek
Geliyor üstüme doğru
Ben öğrendiğimi hemen unutuyorum
Ve ezberlediğimi de öyle karışık anlatıyorum ki
Devrilmiş bir kova su gibi
Kimse kullanamıyor bir daha sözcüklerimi
Ama hayal bilgim pekiyi.

                           MELİSA GÜRPINAR

GÜNAYDIN

Kapalı duran penceremden
Odama giren sabah güneşi
Günaydın diyor

Sandalyanın sırtında ceketim
Dün gece olup bitenleri unutmuş
Uzun etme diyor işte

Ve bir mırıltı
Kulağımın dibinde
Ben başlayan günüm
Aydınlığı getirdim sana
İnsanoğlu
Hadi kalksana

Peşinden lafa karışıyor pencere
Günaydın Muzaffer Bey
-Sokaklar beni bekliyormuş-
Günaydın.


                              MUZAFFER TAYYİP USLU
                 

24 Mayıs 2016 Salı

YENİ GELEN GÜNE TÜRKÜ

Merhaba yeni gelen gün
Gökyüzünde belirsiz aydınlık
Denizde çivit mavisi
Merhaba yaşama gücüm

Hadi bakalım başla işine
İlk vapuru ilk treni
İlk uçağı kaldır
Dünyamızın çarkı dönsün

Şu çarpan yüreğimizin
Umudunun sende olduğunu bil
Bil de ona göre davran
Getireceğin mutluluğu getir.

                           SABAHATTİN KUDRET AKSAL

ÇOÇUK

Bir çocuk ağlıyorsa
Asya'da
Afrika'da
Dünyada,
O ÇOCUK BİZİMDİR

Ağlayan çocuklar gülüyorsa
Asya'da
Afrika'da
Dünyada
O DÜNYA HEPİMİZİNDİR.

                         ORHON MURAT ARIBURNU

MEMNUNİYET

Benden zarar gelmez
Kovanındaki arıya
Yuvasındaki kuşa;
Ben kendi halimde yaşarım
Şapkamın altında.
Sebepsiz gülüşüm caddelerde
Memnuniyetimden;
Ve bu çılgınlık delicesine
İçimden geliyor.
Dilsiz değilim susamam
Öyle ölüler gibi
Bu güzel dünya ortasında.

                              RÜŞTÜ ONUR

SONBAHAR

Rüzgar
Yalnız yaprak dökmez
                        ağaçlardan
Bazan yapraklar
Usanmış olacaklar galiba
Dallarda tek başına
                     yaşamaktan.

                         GABRİS CANCİKYAN

                       

2+2=4

Biri yer
Biri bakar
Kıyamet ondan kopar.
Bakan bir değil
Kıyamet
Kıyamet ondan kopar.

                   ARİF DİNO

YİTİKÇİ

Hadi git azıcık İstanbul iste
Kosunlar o denizi bir çanağa
Bir çıkına elesinler o günlerimi
O yazdan Üsküdar'dan ne kaldıysa Elif'ten
Doldur ceplerine
Onlarda yoksa komşularında vardır
Tanırlar sevinirler
Beni bay Metin gönderdi, de.

                        METİN ELOĞLU

                         

SEVGİ ORMANI

Bu sevgi ormanında
Ağaçlar gözlerimin içine güldüler
Soluğumda yeşiller çiçeklendi.

Bunca yıl özümsediğim güzel şeyler
Kirlenmiş suları arıttı denizlerimde
Garipliğimin gökyüzüne yeni maviler geldi.

Ve acıdan çatlayan dudaklarıma inat
Yeni soluk yatakları yarattı yüreğimde
Sevecenliğin yarattığı hayat.

                   ŞÜKRAN KURDAKUL

FESLEĞENLER-UĞURLAMA

Başını okşuyorum
Dağılıyor sevinç

Yol boyunca gelincikler...
Çiçeklerin çingenesi!

Kırmızı önlüklü
Okul çocuklarım benim
Yakaları siyah!

                   ERDAL ALOVA

IRMAĞIN ADI

Gençliğimde dolaştığım
Yerleri dolaştım gene
Adımlarım aldırmıyor geçmişine
Gitmek istiyor kendi bildiği gibi
Anımsıyor aklın anımsamadığı yeri

Şurada durmuştum
Yağmurlu bir günde elimden tutmuştun
Beni çıkarıp kendi içimden
Gözlerimdeki nehre atmıştın

Ben akıp gittim yıllarca
Kaynağını arayan bir su gibi
Kendi çığlığının peşinden
Nehrin sorup durduğu ismi
Kimse duymadı neden.

                               TUĞRUL TANYOL
           

DÜŞ BİLGİSİ

Pencerelerinden deniz görünmüyor
Kuytu yerleri de yok evlerinin;
                   bahçesi,gölgelikleri.
Kimse güzel ezgileri dinletmiyor
Göstermediler daha yaz gecesi
                   yıldızlarını.

Peki,nasıl geliştirecek
                   düşlerini bu çocuk?

                               ADİL İZCİ

BODRUM YAZMALARI'ndan

Kayadan alacağı var tuzun
Suyun zamana borcu
Yeşili getirmiş de uzun etmiyor
Söndürüyor ışığını yosun

Zamansa unutmuş her şeyi
İlgilenmiyor denizle
alacağı olsun

                ONUR CAYMAZ

NAR

Çiçeklerin eksilen suyuna su,
yazın yanına hatırayı ekledik,
çekirge sesleri ve
öğle güneşi altında narın
olgunlaşmasını bekledik.

Bekledik,başka başka odalarda
çektiğimiz ağrı dinsin,
bir çocukluk düşü gibi
ince bir sızıya dönsün diye
yaza sedeften bir anlam ekledik.

                              BİRHAN KESKİN

KANAT

Adımlarken Galata Kulesi'nin
daracık basamaklarını
uçup uçmayacağını bilmiyordu Hezarfen
bir tek şeyden eminci yalnızca
inmeyecekti yürüyerek
çıktığı merdivenden

                         SUNAY AKIN

BAHARLA ÜÇ GÜLÜMSEME

Güneş cama doğacak birazdan
sevgilim çekiver perdeyi
sevgilim pencereyi-

Kuşlar bahar şarkıları söylüyor-ne güzel!
Cama tırmanmış menekşe balkondan-açıver pencereyi!
Kedi acıkmış bir yerleri tırmalıyor-hadi gel!
Damla damla su sesi geliyor mutfaktan-su uyumaz ya!

Güneş.İşte camda
sevgilim çekiver perdeyi
sevgilim pencereyi-
       
                     HÜSEYİN ALEMDAR

UNUTULAN

Meşe ve incir ağaçlarının orda
pırıl pırıl akıyor soğuk bir su
güneşin ve toprağın kokusu
hareleniyor ışıltılarla

Git otur suyun başına
ve çıkar kıl heybenden
kekik kokulu peynirle
bir dilim kara ekmeği

Meşe ve incir ağaçlarının
ürperen dallarına bak
Aşktır böyle güzelleştiren
doğayı,yaşamı ve seni

İstersen bir türkü tuttur
ve kalkıp yeniden başla
günün gecikmiş işlerine
yaşam ertelenemez çünkü

Alnında tomurcuklanan ter
bırak yaksın gözkapaklarını
ve bir top alev gibi
yalayıp geçsin yanağını

Akşama doğru yeniden
ovaya ve göğe bakacaksın
işte o an yüreğinde
küçük bir kıpırtı olacak

Unuttuğun bir şey vardı
kapını çalıyor şimdi o
ve daha gün devrilmeden
patlatyor tomurcuğunu
yüreğinin kıvrımlarında

                  AHMET TELLİ

BARIŞ KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI

Oyunu sever bütün çocuklar
birdirbir,uzun eşek,körebe
bu yüzden anlamı aynıdır,değişmez
oyun sözcüğünün halkların dilinde

(Oyun koyun çocukların adını)

Savaşa karşıdır bütün çocuklar
kışın:kar altında her sabah
tükenip erise de solgun nefesi
yazın:göğsü sırmalı fabrikalarda
çarkları döndürse de yoksul alevi
savaşa karşıdır bütün çocuklar
nice ölümlerden geçmişlerdir
nice rüzgarlar içmişlerdir
gelincik tarlası çocuklar

(Emek koyun çocukların adını)

Gökyüzünün penceresinden şimdi
bir kuş havalansa
kanat çırpışlarında
hayatın yağmalanmış sevinci
-Kuş uçar rüzgar kalır

(Sevinç koyun çocukların adını)

Uzay denizlerinde şimdi
bir balık ağlasa
gözyaşı billurlarında
yüz bin umut kıvılcımı
-Alev uçar nazar kalır

(Umut koyun çocukların adını)

Çocuk bahçelerinde şimdi
bir çiçek açsa
hüzün sevince dönüşür
sevinç çiçeğe
-Ölüm uçar çocuklar kalır

(Mutluluk koyun çocukların adını)

Barıştan yanadır bütün çocuklar
sabah:kuşatılmış bir toplama kampında
ayrılığın tetiğini okşasa  da elleri
akşam:yıldızların mor orağıyla
sessizliği devşirse de yetim öksüz sesi
barıştan yanadır bütün çocuklar
nice çığlık emmişlerdir
nice korku gezmişlerdir
yürekten hisli sevmişlerdir
güvercin harmanı çocuklar

(Devrim koyun çocukların adını)

Barışı sever bütün çocuklar
beştaş,saklambaç,elim sende
bu yüzden anlamı aynıdır,değişmez
barış sözcüğünün halkların dilinde

(Barış koyun çocukların adını)
   
                            REFİK DURBAŞ

MANAV

Güneşin sütünü emmiş karpuzlar
Yere vurdun mu
Soğuk bir su başındasın
Gözünü alamadığın bir gelincik ormanında
Kesersen
Yumuşak karlara basıyorsun
Dilim dilim izlediğin bir ay batışında

Enginar mı
Nasıl toplandı bilemezsin
Hançer gibi değdi ellerine
Yorgun yürekli ninelerin
Bu yüzden pahalı satılır
Enderi sebzelerin

Yapraklarından kayıyor su damlaları
Köklerini kesip atma
Tabiat gücüyle besledi onları
Yeni getirdim ıslak bir tarladan
Toprağın demiri ıspanakları

Fasulya da var
Körpe kuzu ayşeler
Bahçelerin küpesi
Çıt diye kırılır
Rüzgarın eğlencesi

Muzların düşü deniz köpüğü
Nar çiçeği elmalar
Portakallar güneş yavrusu
Hep duyduğum bir türküdür
Dükkanımın kokusu

                             SÜREYYA BERFE

                   

GERZE

Doğdun burada
burada bulutların
geçişini gözledin
burada
atmacan oldu
kedin
pavurya avladın
yosunlarda kaydın
ıslandın
yunus olduğunu öğrendin

tifrin balığının
sokak savaşlarına katıldın
mahallende
erik çaldın kendi
bahçenden

Her şey oturuyor yerli yerine
zambak kokusu
hamsi sisi
Nergizli Yazı
Acı Su
hepsi

Bir tek o kız
beyzi yüzlü ak tenli
perçemi gözüne giren
gül yaprağı dudaklı
o kız
hala aşıksın
Hamidiye Yokuşu'nun
başında
kör çeşmenin taşına
oturmuş
bekliyorsun.
                                GÜVEN TURAN
 
                       

TELGRAF DİREKLERİ

Bir kıl heybeye bırakır kendini,
Yassı tepelerin ardında
Kemirilmiş bozkır güneşi.
Toprağın çopur yüzünde
Uzatarak kımıldayan gölgeleri.

Ah o telgraf direkleri,
Telgraf direkleri.

Yanağında şark çıbanı gibi
Kararırken bir taşın oyuk yeri,
Kuşlar konar omuzlarına
Süslemek için gömleğini.
Kuşlar ki bozkırın apoletleri.

Ah o telgraf direkleri,
Telgraf direkleri.


Akşam kasketidir sanki
Örter gözlerinin kirpikli çiçeğini,
Eğerek alnına geniş siperliğini.
Bir at tökezler yüreğinde,
Korkuyla havalanır kuşların hepsi.

Ah o telgraf direkleri,
Telgraf direkleri.

                                  METİN ALTIOK

BİRLİKTE AYNI SOKAKTA YAŞAMAK

Aynı sokakta bir araya gelirler
görünen evler,görünen pencereler
çiçek saksıları,bisiklet sesleri
üç eşikli bir kapı,aralanmış bir kanat

Bir kadın görürsünüz eşiklerden birinde
ve çocuklar (yitirdiği neyse onu arıyor biri,
öteki merakını evirip çeviriyor elinde)
günü akşam serinliğine hazırlayan saat

Üç dal görürsünüz ayrı köklerden
birbirlerine tutundukları yeni bir gövde
bir esinti,koyaklarla buluşturan kaldırımları,
ısırganla böğürtlen arası bir tat

Ama görünmez neyin yittiği,merakın ne olduğu
görünmez geçmişin tortusu giysilerin dokusunda
giyeni bir zırh gibi koruyan şimdiki zamana karşı
görünmez ilk fırtınada ne olacağı o üç dala

Görünenle görünmeyen birlikte yaşar
birlikte aynı sokakta-sabırlı ve hırçın,sevecen ve hoyrat
     
                                                       KEMAL ÖZER                          

ERİK AĞACI

Yılda iki kez çicek açıyordu
ama meyve vermiyordu
erik ağacım.
Dediler ki bana:
-Al baltayı eline,
yürü üzerine,korkut onu

Artık çiçek açmıyor erik ağacım.

Yılda iki kez çiçek açıyordu
ama artık çiçek açmıyor
erik ağacım.
Dediler ki bana:
-Şarkılar söyle ona,sev,
sevgi sözleriyle yüreğini doldur.

Bahar erken dayandı bu yıl kapıya.
                         
                                        ÖZDEMİR İNCE

KIŞTAN ÜŞÜYEN VİRGÜL

Defterin birçok sayfasını koparmışlar,
Örtünemez artık virgül bazı sayfalarla,
Kış gelir,virgül üşür,
Kış insanı üşütür,
Üşünen hayvanlar da
Girip toprağın altına
Uyurlar,
Toprağın sayfalarını koparmamışlar,

Çocukların sayfaları her kış koparılır.
Kar toplarıyla voleybol oynayan
Ağaçlarla,
Birçok sayfası olmayan
Birçok güzel virgül vardır,


Virgül kıştan üşür,
Çünkü kış gelince koparılır
Artık kalmayan öğrenciliğin,
Artık kalmayan tembelliğin sayfaları,
                                             
                                             Ülkü TAMER

                                         

VİRAN BAĞ

Bu yerde bir bağ vardı,
Renk renk çiçek açardı...
Yakınlar,ışığında alevlenen pervane;
Uzaklar,varmak için ona yollar arardı...
Nazlı bağ bilirdi ki,
İnsanoğlu vefasız!...
Manolyalar,leylaklar
Çorak gönüllerinde açmadan kurur,solar...
Çelik tellerle örmüş dört yanını ezelden;
Korumuştu böylece,
Onları diken gibi kırıp atacak elden...

Bir gündü,bir akşamdı,
Nazlı bağa tepeden bir kara karga indi;
Öyle canavardı ki,
Bağ birdenbire sindi,
Manolyalar,leylaklar eğildi dallarında...
Güller yavaşça soldu bir yazın baharında...

Kara karga,ne varsa,kemirdi birer birer:
Çiçek,çemen,yaprak,kök...
Bunu yalnız mavi gök
Görmüştü ürpererek...

Gönüllerde,gözlerde iz bırakırdı,dağ dağ,
Renk renk çiçek açan bağ...
Şimdi bir eski destan gibi hatırlayanlar,
Bu sebepsiz sönüşe için için yananlar,
Ona derler:''Viran Bağ''...

                                 Şükufe Nihal BAŞAR

NE İÇİNDEYİM ZAMANIN

Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare,geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.

Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.

                                                     Başım sükutu öğüten
                                                     Uçsuz bucaksız değirmen;
                                                     İçim muradına ermiş
                                                     Abasız,postsuz bir derviş;

                                                     Kökü bende bir sarmaşık
                                                     Olmuş dünya sezmekteyim,
                                                     Mavi,masmavi bir ışık
                                                     Ortasında yüzmekteyim.

                                                                                       Ahmet Hamdi TANPINAR